“Konuşulamayan
ve üzerine mantık yürütülemeyen konularda susulmalıdır!"
Hayatım boyunca hep matematik oyunları yapmak istemişimdir.
Çözümü sayfalarca süren matematik hesapları içerisinde boğulmak. Ama hiçbir
zaman istediğim düzeyde matematik zekaya sahip olamadım. Gerçi üniversitede
iken Matematiksel İktisat adında bir ders için çözümleri yaklaşık altı sayfa
süren sorular çözmüştüm ama onlarda mantık çerçevesinde değil tamamen ezbere
dayanan çözümlerdi. Bu yüzdendir ki borsa, finans gibi iş alanları okuduğum
bölümle ilgili olsa da herhangi bir mühendislik bölümü bitiren biri benden daha
avantajlı oluyor.
Pi, A Beautiful Mind, Zodiac tarzı filmlerde karakterlerin
filmdeki olayları rakamlar ve semboller ile çözmeye çalışmaları hep hoşuma gitmiştir.
The Oxford Murders bu saydığım filmler kadar başarılı olmasa da istenilen
havaya biraz da olsa yakalıyor.
Sinefiller yönetmen Alex de Iglesia’yı The Day of the Beast filminden
bilirler. Açıkçası benimde izlediğim tek filmi bu. Bu filme göre The Oxford
Murders oldukça vasat. Bu yüzden bu filmden önce, Alex de Iglesia’yı tanımak
için birkaç erken dönem filmini izlemenizde yarar var.
“Mantıkta hiçbir şey rastlantısal değildir: Şey, olgu
bağlamında yer alabiliyorsa, olgu bağlamının olanağının şeyde zaten önceden
ayırt edilmiş olması gerekir.”
Açıkçası söylemem gerekirse, filmi, Ludwig Wittgenstein
adının geçtiğini öğrendiğimde izlemeye karar verdim. Filmin başlangıç sahnesi
de Wittgenstein üzerine yaşanan bir olay ile açılıyor. Daha sonra 1993 Oxford’una
geçiş yapılıyor. Martin (Elijah Wood) hazırladığı bir tezde kendisine yardımcı
olması için Oxford’a ünlü profesör Arthur Seldom’ın (John Hurt) yanına gitmeye
karar verir. Bu açıdan bakıldığında filmin temel hikayesi ile Wittgenstein’ın
hayatı arasında benzerlikler başlıyor. Wittgenstein daha önce kitaplarını
okuyup hayranı olduğu filozof Betrand Russell’ın yanına Cambridge’a gitmeye
karar verir. Hem Wittgenstein hem de Martin kısa bir süre sonra etkilendikleri profesörlerin
seviyesine ulaşmayı başarırlar. Wittgenstein gibi Martin’in de kız arkadaşı
olur ama ikisinin de bir süre sonra homoseksüel olduğu anlaşılır.
Yukarıda bahsettiğim filmin giriş kısmı oldukça başarılı
ancak gelişme ve sonuç bölümlerinde senaryo zayıflamaya ve kurgu tatmin
etmemeye başlıyor. Başarılı tartışmalar ve göndermeler bulunmasına rağmen iyi
bir senaryo olabilecekken olmamış, kötü anlatımlar, kopuk diyaloglar ve
alakasız konular ile hep bir şekilde eksik kalmış bir film ortaya çıkmış. Yönetmenlik
ve sinematografi başarılı iken konunun yanında oyunculuklarda yetersiz kalmış.
Velhasıl tüm bunlara rağmen, matematik seriler ve formüller ile olayları
çözmeye çalışmak ve Wittgenstein ile beraber diğer felsefe ve matematik
dünyasında ki dahilerin adlarını duymak hoştu.
Filmde bahsi geçen kitaptan birkaç bölüm okumak isteyenler buraya bakabilirler.
Bu videoda da, Solist Numminen, filmde de bahsedilen Ludwig Wittgenstein’ın ‘Tractacus Logico-Philosophicus’ adlı kitabından parçalar söylüyor. Kitabın kendisi kadar ilgi çekici.
Filmde bahsi geçen kitaptan birkaç bölüm okumak isteyenler buraya bakabilirler.
Bu videoda da, Solist Numminen, filmde de bahsedilen Ludwig Wittgenstein’ın ‘Tractacus Logico-Philosophicus’ adlı kitabından parçalar söylüyor. Kitabın kendisi kadar ilgi çekici.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder