"Herkes güzel rol yapabilir tabi ancak
kendisini oynarsa." Vittorio De Sica
İngiliz sinemasının en önemli isimlerinden biridir Ken
Loach. Öyle ki 1960lara kadar Hollywood’un varlığı altında kalan İngiliz
sinemasına, Özgür Sinema Hareketi ile kendine has bir tarz kazandırmıştır.
Bunun yanında sinemasında Yeni Gerçekçilik Akımının da etkilerini barındıran
Loach, bu iki akımı başarılı bir şekilde harmanlamayı başarmıştır.
Filmlerinde genel olarak sosyalist öğeleri, yoksul İngiliz
halkının yaşamını, işsizlik, ekonomik dengesizlikler, yalnızlık ve itilmişlik
gibi kavramları ele alan Loach, henüz ikinci filmi olan Kes ile adını
duyurmuştur.
Billy, sorunlu bir aile ve okul hayatı geçiren, ergenliğe
doğru evrilen bir çocuktur. Filmin harika açılış sekansından da anladığımız
üzere, hem annesi hem de abisi tarafından önemsenmemektedir. Okulda ve
çevresinde uyumsuz biri olarak görülen Billy, sistemin bir parçası olmak
istememektedir. Henüz kendini keşfedememiş, ne istediğini bilmemektedir.
Kendisi de bunları düşünecek yaşta değildir. İçerisinde var olduğu sisteme
karşı umursamaz olan Billy, tam da onu bu sırada hayata bağlayacak, varoluşuna
anlam verecek “Kes” adını verdiği doğanı - ya da kerkenez - ile tanışır ve o
andan itibaren tüm hayatı farklı bir yöne girer. Gücün ve başkaldırının simgesi
olan doğan ile Billy birbirlerini tamamlarlar.
"Manchester United 1 Tottenham Hotspur 2"
Kes evrensel bir dil yakalamayı başarır. Billy’nin Kes’i
uçurduğu, futbol oynanan ve müdürün dayak attığı sahneler kurgulanmış değil, gerçektir.
Gerçekte bir eserde anlatılmaz, sadece yaşanır. Bu yüzden sevdiğim filmlerden
biri olan Kes’i sizinde seveceğinizden eminim.
Bir anekdot. Kes, Krzysztof Kieslowski’nin en sevdiği filmdir.
Filmi buradan izleyebilir ya da bilgisayarınıza indirebilirsiniz.
Bir anekdot. Kes, Krzysztof Kieslowski’nin en sevdiği filmdir.
Filmi buradan izleyebilir ya da bilgisayarınıza indirebilirsiniz.