3 Haziran 2012 Pazar

Le Salaire de la Peur




Sinema var olduğundan beri kapitalizm eleştirisi yapılmaktadır. İzlediğimiz filmlerde hem doğrudan hem de dolaylı olarak bu eleştirilere tanık oluruz. Ama sanırım hiçbir film bu eleştiriyi Henri-Georges Clouzot’nun  Le Salaire de la Peur’ü kadar gerilimli bir hikaye olarak ele almamıştır.

Filmin, insanın tırnaklarını yemesine sebebiyet veren kısımlarına henüz gelmeden, yönetmen bize karakterlerin neden kendilerini gerilim dolu bir maceranın içine attıklarının nedenleri uzunca bir giriş sekansı ile açıklar. Güney Amerika’da artık gidecek – ya da kaçacak – başka yerleri olmayan insanların sonunda mesken tuttukları, sıcak, bunalımlı, hapsolmuşluk hissi ile karşılaştıkları bu yerde, uzun tutulan bu bölüm ile izleyicilerinde bunalımı hissetmesi sağlanır. Böylece filmin esas kısmında karakterlerin kendilerini ölüm ile burun buruna getireceğini bile bile görevi sevinerek kabul etmelerinde bir gariplik düşünmeyiz.

“Bir yerde petrol varsa Amerikalılar fazla uzakta değildir.”

Olayların geçtiği bölgede tek iş imkanı, petrol ile sağlanır. Buradaki petrol rafinelerine sahip şirketin rafinelerinden birinde çıkan yangının durdurulması gerekir ancak bunun tek yolu alev alan boru hattını patlatmaktır. Bunu yapabilmek içinde nitrogliserin yüklü iki kamyonu 480km uzaktaki bu noktaya taşımaları gerekmektedir. Sorun teşkil eden noktada budur. Eğer şoförler yeterince dikkatli olmazlarsa en ufak bir sarsıntıda yeterince hassas olan nitrogliserin patlayarak onları toz bulutu haline getirmeye yetecektir. Kulağa intihar gibi gelse de bu iş için heyecanlanan insan sayısı oldukça fazladır. Bunun nedeni de işin ucunda maddi bir kazancın onları beklemesidir. Bu maddi kazanç onları manevi bir yıkıma sürükleyecek ve her durumda kaybedecek olan yine onlar olacaktır. Çünkü kapitalizmin doğası bunu gerektirir.

Her ne kadar filmin görüntü kalitesi kötü olsa da başarılı kurgu ve senaryo filmi izlettirmeyi başarıyor. Filmin başındaki sıkıcı kısımdan sonra kendimizi, artık ne olacaksa olsun der halde bulurken, ilerleyen bölümlerde, günümüzde aksiyon ve kovalamaca dolu sahneleri getirdiği hız istediğinin aksine, karakterlerin daha yavaş olmasını dileriz.

Le Salaire de la Peur, içinde bulunan Amerikan karşıtlığı nedeniyle ABD’de birkaç kilit sahnesi sansüre uğramıştır. 1953 yapımı bir film olduğunu düşünürsek aradan geçen yaklaşık 60 yılda ABD tarafında pekte değişen bir olmadığından dolayı yapılan eleştirilerde haksız sayılmazlar.

Film ayrıca aynı yıl hem Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’yi hem de Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı’yı kazanın ilk film olmuştur.