10 Aralık 2011 Cumartesi

Rocco e i Suoi Fratelli



Luchino Visconti, İtalyan Yeni Gerçekçilik akımın önemli yönetmenlerinden biridir. Filmlerini de bu sosyal gerçekçilik çerçevesinde oluşturur. Ancak Visconti’nin trajediye olan ilgisi onun bu filminde Yeni Gerçekçilik anlayışının kurallarına bağlılığından uzaklaştırır. Hatta yer yer melodrama yaklaşan bu film, opera izliyormuş havasında geçer. Bunlara rağmen derin karakter analizleri, başarılı görüntü yönetmenliği ve Nino Rota’nın filmin ruhuna uyan müzikleri bir başyapıt ortaya çıkartıyor.

Film kısaca, Sicilya’dan Milano’ya göç eden bir ailenin, bir arada kalma çabasını anlatır. Anneleri ile beraber Milano’ya taşınan beş erkek kardeşi bir arada tutmaya çalışan Rocco’yu canlandıran Alain Delon, fiziksel yapısının da verdiği avantajla hem filmdeki karakterleri, hem de filmi izleyenleri etkisi altına alır. Ancak şehrin getirdiği sonradan görmelik, köklerini yitirme, para hırsı ve fuhuş gibi etkenler nedeniyle aileyi bir arada tutmak epey zor olacaktır. Yine de Rocco, ailesini bir arada tutmaya yönelik ümitsiz bir çaba uğruna, kendi mutluluğunu feda etmeyi göze alacaktır.

Konu itibariyle sinemamızda bir çok benzer film bulunmaktadır. Zaten Yeni Gerçekçilik akımından en çok etkilenende bizim sinemamız olmuştur. İtalyan ve Türk aile yapısının da birbirine benzerliklerinden dolayı, süresinin uzunluğuna rağmen, bu filmi oldukça seveceğinizden eminim.

Filmi buradan izleyebilir ya da bilgisayarınıza indirebilirsiniz

7 Aralık 2011 Çarşamba

Paris, Texas



Wim Wenders, Alman sinemasının uluslar arası planda adından söz ettiren yönetmenlerinden biri olsa da filmografisinin belli bir çerçevesi yoktur. Hala belli bir anlayışı oturtma arayışı içinde olan ve belirli özellikleri ile tanınan bir yazar-yönetmendir. Onun adını ön plana çıkartan filmleri ise 1984 yapımı Paris, Texas ve 1987 yapımı Der Himmel über Berlin’dir.

Wenders gençliğinde felsefe eğitimi alsa da, bu alanda fazla ileri gidememiş, ressam olmak için gittiği Paris’te ise günde beş film izleyerek, derin bir sinema bilgisine kavuşmuştur. Almanya’ya döndüğünde ise film eleştirmenliği yapmıştır. Bu dönemde onun sinemasına Fransız Yeni Dalga ile beraber her zaman ilgisi olduğu bilinen Amerikan sineması yön vermiştir. Bir süre sonra ABD’ye giden Wenders, burada kariyerinin en başarısız günlerini geçirse de, bu yolculuk onu “Paris, Texas” projesine taşımıştır.

Daha önce çektiği siyah-beyaz yol filmleri ile dikkat çeken Wenders için Paris, Texas ilk renkli yol filmidir. Bu film ile beraber Wenders’in renkleri de ne kadar başarılı kullandığını görürüz.

Paris, Texas’ta modern dünyadaki yabancılaşma, kimlik bunalımı, yalnızlık ve iletişimsizlik gibi konuları elen Wenders, ABD sinemasından ve daha sonra beraber film çekeceği Michelangelo Antonioni’den etkilenmiştir.

Paris, Texas’sın açılış sahnesinde, kahramanımız ıssız bir çölün ortasında, üstü başı hırpalanmış olmasına rağmen kararlı adımlarla yürümektedir. Yolda çevirenler ile konuşmaz ve hiçbir soruya cevap vermez halde bir yerlere ulaşmak istiyormuş gibi yoluna devam eder. Onun bu kararlı şekilde ulaşmak istediği yerin, annesinin ona hamile kaldığı yer olduğunu öğrendiğimizde bu varoluşçu hikayede kahramanımızın bir yeniden doğuşu aradığını anlarız.

Kahramanımızın bu yeniden doğuşu arama uğraşı, küçük yaşta terk ettiği oğlunu bulması ve oğlu ile beraber karısının peşine düşmesi ile devam eder. Yolculuk sonunda karısı ve oğlunu bulan kahramanımız yarım bıraktığı kendini arama yolculuğuna devam ederken, son karede yolun kenarında bir reklam panosunda şu sözler yazar:

“Birlikte başarırız.”

Filmi buradan izleyebilir ya da bilgisayarınıza indirebilirsiniz.