"Savaş bir gün
biterse kendimize şunu sormalıyız: Peki ya ölüleri ne yapacağız? Neden
öldüler?" Cesare Pavese.
“Savaşın sonunu sadece ölüler görür.” Platon.
Film, iki çocuğun Belarus’ta kırsal bir alanda silah araması
ile başlar. Polonya sınırı yakınlarında Naziler ile çatışan Partizanlara
katılmak için silah bulmak zorunda olan Florya, aradığına ulaşır ve köyünü terk
ederek Partizanlara katılır. Bir süre kampta vakit geçirdikten sonra acemi
olduğuna karar verilir ve geride bırakılır. Kampta tanıştığı Glasha ile köyüne
dönmeye karar verir ancak artık hiçbir şey bıraktığı gibi değildir.
Florya, film boyunca bir karabasana tutulmuş gibi dolaşır.
Gördüğü ve yaşadığı olaylar yüzünden hem fiziksel hem de psikolojik olarak
yıpranmaya başlar. Yönetmen Elem Klimov savaşın acımasızlığı öyle bir anlatır
ki Florya kadar sizde gördüklerinizden sarsılırsınız. Klimov filmi Florya’nın
kişiliği üzerinden değil, başından geçen serüvenlerin ve bulunduğu yerlerin
çeşitliliği ile yoğunlaştırarak anlatır. Klimov’un sinemasında savaş acımasız
ve sinirleri bozan bir gerçekçiliğe dayanır. Belki de bu yüzden filmin adı “
Gel ve Gör ”dür.
Film, senaryosunu da yazan Ales Adamovich'in başından geçenlere
dayanan gerçek olaylardır. Bir savaş filmi ne kadar tarafsız olabilirse, bu
filmde o kadar tarafsızdır. Ancak filmde kazanan yoktur. Zalim olanla savaşan
da aynı oranda zalimleşir. Hayatta kalmanın çok zor olduğunu bu savaşta,
yalnızca ölüm, vahşet, rastlantısallık ve mağlubiyet vardır. Öyle ki gerçekte
de 15 milyondan fazla Rus askeri, 10 milyondan fazla da Alman askeri bu
savaşlar sonunda ölmüştür.
Tüm bu anlatılanların yanında Klimov gerçekçiliğin yanında
sürrealist yöntemlere de başvurur. Özellikle filmin birinci bölümde Tarkovski’nin
elinden çıkmış gibi duran düşsel bölümler yer alır. Zaten film Tarkovski’nin de
kullandığı Sovyetler Birliği’nin ve aynı zamanda Avrupa'nın da en büyük ve eski
film stüdyolarından biri olan Mosfilm Stüdyosunda çekilmiştir.
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder