20 Kasım 2011 Pazar

To vlemma tou Odyssea


"Size bir hikâye anlatacağım. İki yıl önce film çekimi için Delos Adası'nda bir mekân arıyordum. Güneşin altında parlayan o eşsiz harabelerde kırık mermerler ve yıkık sütunlar arasında dolaşıyordum korkuya kapılan kertenkeleler mezar taşlarının arasına kaçışıyor adeta ıssızlığın ortasına çekilip gözden yok oluveriyorlardı. Sonra birden bire bir ses duydum çok derinlerden toprağın içinden geliyor gibiydi. Başımı kaldırdığımda tepenin üzerinde dalları yere doğru eğilmiş yaşlı bir zeytin ağacı gördüm. Öyle heybetli ama bir o kadar yaşlı, dalları sanki köklerini arar gibi toprağa eğilmiş yapayalnız ve yaşlı bir ağaç. Derken büyük bir çatırtıyla devrildi ve Apollon'un taş heykeline çarptı. Heykelin başı tepeden yuvarlandı. Ben ise yürüyordum. Küçük gizli bir geçide ulaştım. Efsaneye göre burası Apollon'un doğduğu yerdi. Polaroid makinemi çıkartıp düğmesine bastım. Fotoğraf çıktığında büyük bir hayretle gördüm ki görüntüde hiçbir şey yoktu. Başka bir açıdan yeniden denedim. Hiçbir şey. Sadece boş negatif fotoğraflar çekiyordum. Sanki bakıyor da görmüyor gibi. Durmadan çekmeye devam ettim ama aynı boş kareler ve kara delikler. Güneş denizin içine battı. Sanki o da terk edip gider gibiydi. Ben de karanlığa battığımı hissediyordum. Film arşivi bana bu projeyi teklif ettiğinde... Bir çıkış yolu olur diye… çok heveslenmiştim. Bir süre sonra vazgeçebilirdim belki ama bir şey keşfettim: Üç bobin film. Sinema tarihinde hiç sözü edilmeyen üç bobin. Bana ne olduğunu bilmiyorum ama bundan tuhaf bir şekilde etkilenmiştim. Bu duygudan kurtulmaya, onu içimden söküp atmaya çalıştım, ama başaramadım. Üç bobin. Belki banyo edilmemiş bütün bir film. Belki de ilk film. İlk bakış... Kaybolmuş bir bakış. Kaybolmuş bir masumiyet. Benim için bir saplantıya dönüştü. Sanki benim filmimdi o. Benim ilk bakışımdı. Uzun yıllar önce yitirdiğim bakış…"

A yıllardır sürgün olduğu Amerika’dan, memleketi Yunanistan’a bu “ilk bakış”ı bulmak için döner. Bir belgesel için Manakis Kardeşler’in kayıp üç bobin filmini aramaya başlayan A’yı  uzun ve zorlu bir yolculuk beklemektedir. Ama yolculuk sırasında arayacağı tek şey bu film olmayacaktır.


Filmin harika olan açılış sekansı kayıp olan üç bobinin hikayesi ile başlar. "1905’te Yunanistan’ın Ardela Köyünde Mikos ve Yanakis Manakis kardeşler tarafından çekilen ilk film, Yunanistan’da ve Balkanlar’da çekilen ilk filmidir. Ama gerçekten öyle mi? Bu bir ilk film mi? İlk bakış mı? 1954 yılının kış aylarıydı. Yannakis Selanik limanında demir atmış mavi bir gemi görmüştü. Geminin limandan ayrılışını görüntülemek istiyordu. Nihayet bir sabah gemi demir aldı. Aynı akşam Yannakis öldü. Negatiflerle ilgili anlaşılmaz şeyler sayıklıyordu üç bobin filmle ilgili. Bunca zamandır o filmlerin niye banyo edilmediği bilinmiyor. Bunca zamandır, ta yüzyılın başından beri." A’nın kayıp üç bobini aramak için ilk durağı memleketi Yunanistan olur ve A’nın geçmişe duyduğu özlem ortaya çıkar.

"Seni böyle ansızın görmeyi hiç ummuyordum bir an için hâyâl görüyorum sandım. Bunca yıldır hep yaptığım gibi. Tren istasyonunu hatırlıyor musun? Yağmurun altında titriyordun, tıpkı şu an olduğu gibi. Rüzgâr oldukça şiddetli esiyordu. Gidiyordum ama niyetim çok yakında dönmekti. Sonra kayboldum. Bilmediğim yollarda dolaşıp durdum. Ellerimi uzatsam sana dokunabilirdim. Biliyorum ve parçalanmış zaman yeniden bütünleşirdi. Ama bana engel olan bir şey var. Keşke sana döndüm diyebilsem. Ama bana engel olan bir şey var. Yolculuk bitmedi henüz. Henüz bitmedi..."

A memleketinde aradığını bulamaz ve Koruçi, Üsküp ve Bükreş’te yolculuğuna devam eder. Yolculuk uzadıkça geçmişine duyduğu özlem giderek artar. Ama harabe haline gelmiş,  yaşanılacak halden uzak Balkanları sevmek için kendini zorlayamaz. Ve Tuna Nehri boyunca Lenin heykelinin yanında kaçak yolculuğuna başlamadan önce bir sevgiliyle vedalaşırken aslında Balkanların Lenin’e kayıtsız vedasıydı söyledikleri: “Evet, ağlıyorum. Çünkü seni sevemiyorum.”

Theodoros Angelopoulos bize bir çok hikaye anlatır bu filmde. Anlatırken de atmosferi oldukça fazla melankolik ve yaralayıcı tutar, bir yandan da müzikleri ile de ağıt yaktırır. Böylece ortaya harika bir şiirsel film çıkarmayı başarır.

1 yorum :