1 Kasım 2011 Salı

Enter the Void



"Yaşam, yaşam adını almış, fakat gerçekte ölümdür onun adı." Theognis
"Hiç doğmamış olmak insan için en iyisidir." Sofokles

Kısa filmlerle sinemaya kariyerine başlayan Gaspar Noe ilk büyük çıkışını 1998 yapımı Seul Contre Trous ile gerçekleştirmiş, adını uluslar arsı duyuran filmi ise 2002 yapımı Irreversible olmuştur. Bu iki uzun metrajlı filmi, diğer çalışmaları ve filmlerindeki rahatsız edici unsurlar ile kendine özgü bir sinema kitlesi yaratmayı başarmıştı Noe. Ama yine kafalarda soru işaretleri bırakmıştı. Kimine göre kötü, kimine göre iyi bir yönetmendi. Filmleri gibi kendisi de ya çok seviliyor ya da nefret ediliyordu.

Bazı kesimlerin kafalarındaki soru işaretlerini kaldıramasa da 2009 yapımı Enter the Void ile çoğunluk tarafından Noe artık iyi bir yönetmen olarak gösterilmeye başlandı. Ciddi sinema kariyerine 1991 yılında çektiği filmi Carne ile başladığını düşünürsek, Noe 18 yılda sadece 4 film çekmiştir. Bana göre bu dört filmi içerisinde en başarılı olanı Enter the Void’tir.

Enter the Void de dahil Noe, diğer filmlerinde bilindik konular etrafında kendine has sinema tarzı ile gezinmiştir. İyi bir yönetmen olmanın temel taşlarından biride budur. Özellikle Enter the Void de kullandığı kamera hareketleri oldukça başarılıdır.

Noe’nin, Tibet Ölüler Kitabı’nda da esinlediği bu filminde, iki kardeşin hikayesi anlatılmaktadır. Bu iki kardeş geçirdikleri kazadan sonra anne ve babasını kaybetmiştir. Bunun sonucunda Oscar yatılı bir yurda verilirken Linda tanımadığı bir aileye evlatlık gider. Ancak birbirlerine tekrar bir araya gelmek için söz verirler. Ve bir araya geldikleri yer Tokyo olacaktır. Oscar  geçimini uyuşturucu satarak sağlar ve bu sayede de kız kardeşini Tokyo’ya getirir ve olaylar başlar. Noe kendi hayatından da izler taşıyan bu filminde ölüm, hayat, doğum, annelik gibi kavramları bir kez daha sorguluyor.


"İnsanın tüm yaşamı acı ile doludur." Euripides

Filmdeki karakterler için hayat acı ile doludur. İki kardeşin çocukken yaşadığı trafik kazası ve filmin ilerleyen dakikalarında yaşananlar ruhlarında kapanmayacak derin bir travmatik yaralar açar. Herodotus, Trakyalıların yeni doğan bebeği yakarışlarla selamladıkları ve her ölüme sevindiklerini söyler. Filmde de doğum acı getiren bir olay olarak görülürken, ölüm acı dolu bu hayattan bir kurtuluştur.

Yer yer Seventh Seal filminde Bergman gibi varoluşu sorgulayan Noe, filmdeki ölüm yaşam arasında - araf - gidip gelirken kullandığı kamera biçimi de Kubrick’in 2001’ini hatırlatmaktadır. Bunların dışında filmde Haneke ve Lynch’den de esintiler görmekteyiz.

2005 yılında Noe’nin Placebo’nun Protege Moi şarkısına çektiği klip bu filme oldukça benzemektedir. Bu filme hazırlık olarak izlemenizi öneririm.

Filmi buradan izleyebilir ya da bilgisayarınıza indirebilirsiniz.

Film üzerine bir kaç krtiği daha buralardan okuyabilirsiniz.

2 yorum :