5 Kasım 2012 Pazartesi

Il grande silenzio




Dize kadar kar, fırtına, soğuk, karanlık bir atmosfer ve şaşırtıcı bir son. Il Grande Silenzio izlediğimiz diğer western türlerinden oldukça farklı bir film.

1960lı yıllarda bir grup hevesli İtalyan yönetmen özendikleri Amerikan Kovboy filmlerinden öykünerek filmler yapmaya başlamış, düşük bütçeleri nedeniyle küçümsenmiş ve bu nedenle adlarına Spagetti Western denmiştir. Ancak 1964e geldiğimizde Sergio Leone, Akira Kurosawa’nın da “desteğiyle” Bir Avuç Dolar’ı çektiğinde beklenmedik maddi ve manevi bir başarı yakalamış ve Spagetti Western artık görmesi gereken saygıya ulaşmıştır.

Bu dönemde Sergio Leone benimde sevdiğim, çok iyi filmler yaratmış hem Spagetti Western türünün hem de kendinin adının dünya çapında duyulmasını sağlamıştı. Leone o dönem bu kadar popüler olmasına rağmen, onun açtığı yolda Leone kadar olmasa da başka bir yönetmen daha başarılı işlere imza atıyordu. Sergio Corbucci.

Oldukça farklı türlerde filmlere sahip olan Corbucci, Leone ile yükselen Spagetti Western furyasına ilgisiz kalmamış ve kendisinde en çok bilinen filmlerini 60lı yıllarda çekmiştir. Django ile beraber yükselişe geçen Corbucci, İl Grande Silenzio ile beraber Spagetti Western türüne farklı bir soluk getirmiştir.

Western filmlerinin çoğunda kanundan kaçanları yakalamak için ödül avcıları vardır. Bu türde genellikle iyilerin yanlarında görmeye alıştığımız ödül avcıları (bkz: Clint Eastwood) bu sefer haydutları öldüren güzel insanlar olarak değil kanunu kendileri çizmeye çalışan çıkarcı adamlar olarak gösterilmişlerdir. Haydutlar ise açlıktan ölmemek için hırsızlık yapmak gibi masumane suçlar işleyenler olarak gösterilmiştir. Olayların geçtiği Snowhill kasabasında kimin suçlu kimin suçsuz olduğuna karar verebilecek bir otoritede olmadığı için Westernlerde görmeye alıştığımız üzere peynir ekmek gibi insan ölmektedir. Bu yüzden kasabaya bir şerif atanır ve olaylar alevlenmeye başlar.

Şerif kasabaya giderken, haydutlar tarafından atı yenmek için çalınır ve soğuktan donmak üzereyken posta arabasına denk gelir. Şansa bakın ki arabada filmin can karakterleri ödül avcısı Tigrero ve intikam almak için Snowhill’e giden Silence ile karşılaşır. Bu noktadan sonra bu üçlü arasında gerilim giderek artacaktır.

Peki bu üçlü arasında nasıl bir ilişki vardır. Tigrero bir ödül avcısıdır.  Soğukkanlı, geveze, yılışık ve fazlasıyla acımazsız biridir. Silence ise babası ödül avcıları tarafında öldürülmüş, kendiside bu yüzden konuş(a)mayan dingin ve alışık olduğumuz üzere cool bir karakterdir. Silence ağzı yerine silahını konuşturur!! Şerif ise tam bir saf, ne yapacağını tam olarak bilemeyen bir karakterdir ve oyundan da bu yüzden çabuk düşer. Bir süre sonra yaşanan olaylardan dolayı Silence, Tigrero’yu öldürmek zorunda kalacak ancak bu hiç de beklediği gibi olmayacaktır.

Filmin iki başrol oyuncusuna değinecek olursak. Silence karakterini canlandıran, Jean-Louis Trintignant en büyük Fransız aktörlerden biridir. Bir İtalyan Spagetti Westerninde oynamayı ancak İtalyanca konuşmamak şartıyla kabul eder Trintignant (ki zaten İtalyanca bilmemektedir) Bu yüzden senaryo da buna göre düzenlenir. Gayet yakışıklı ve karizmatik haliyle yine başarılı bir rol çıkaran Trintignant Western tarihinin en başarılı karakterlerinden birine can verir. Buna rağmen filmde asıl ön plana çıkan karakter Tigrero olmuştur. Klaus Kinski, kıyafetleri, duruşu, bakışı, altın sarısı saçlarıyla Silence karakterini bile aşar ve kötünün de kötüsü bir karakter olmasına rağmen karizmasıyla bizleri etkilemeyi elbette başarır.

Bir western filmindeki en önemli noktalardan biride filmin adıdır. İl Grande Silenzio hem adı, hem Tarantino’yu bile etkileyen yönetmeni hem harika oyuncuları hem de yine Ennio Morricone’nin harika müzikleriyle karanlık ve farklı bir deneyim için izlenmeyi bekliyor.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder