Geçen sene 12 Ocak’ta bu blog’un açılışını yapmıştım. Bir
seneden fazladır sizlere güzel filmler önermeye çalışıyorum. O günden beri
giderek azalan bir grafiğim var. Artık ayda bir film sizlerle paylaşabiliyorum.
Bir gecede üç film bitirdiğim günler geride kaldı. Çaptan düştüğümü
hissediyorum. Bir geçiş dönemi yaşıyorum ve bu geçiş döneminde sinema ne yazık
ki benim için arka planlarda kaldı. Yine de burada ayda bir de olsa sizinle
filmler paylaşmaya devam edeceğim.
Burada sizinle hiç dokümanter film paylaşmadım. Bu yüzden 2011 Oscar’ını da kazanan Inside Job bu alanda ilk film kritiğimiz olacak. Bu film üzerine yazmamın ilk nedeni ekonomi alanında okumuş olmam, ikince nedeni ise okuduğum bir gazete haberi. Habere buradan ulaşabilirsiniz. Özetlemek gerekirse haber, bu filmi izledikten sonra içinde banka soymak için büyük arzu duyan bir hırsız hakkında.
“Nörologlar yaptıkları
bir deneyde bir bireyi alıyorlar ve MR'a sokuyorlar ve onlara, ödülün para
olduğu bir oyun oynatıyorlar. Denekler para kazanmaya başladıklarında uyarılan
beyin bölgesiyle, kokain kullandıklarında uyarılan bölge aynı.”
Anlaşılacağı üzere Inside Job, yalnız ekonomiden anlayan
insanları değil bu alanda ilgilenmeyen insanları bile etkileyen bir film.
Konusu kısaca, yakın zamanda yaşadığımız ABD çıkışlı bir küresel bir kriz olan 2008
krizinin ortaya çıkışı ile günümüze kadar olan süreci anlatmakta. Film, oldukça
anlaşılabilir bir dille olaylara yaklaşmasına rağmen, ekonominin kendi içindeki
dinamikleri nedeniyle olayları tam olarak kavrayamıyoruz. Yine de bu krizin
neden ve nasıl ortaya çıktığına ve işin içinde nelerin olduğuna dair epey bilgi
sahibi oluyoruz. Ancak dediğim gibi asıl olayları kavramak zor. Çünkü işin
içinde olmak gerekiyor. Yine bu alanla ilgili olan, Michael Moore’un Capitalism:
A Love Story belgeselinde Moore’un Wall Street çalışanlarına krizin çıkış
nedenlerinden biri olan türev piyasalarının tanımı sorduğunda, ortaya çıkan
durum, ne demek istediğimi çok iyi anlatıyor.
Bundan önceki film kritiğimizde bahsetmiştim. Sinema var
olduğundan beri kapitalizm eleştirisi yapılmaktadır. Sinema ve diğer iletişim
yolları ile bize aktarılan olayları gördükçe bu duruma kızıyoruz. Kızdığımız
içinde bir şeylerin değişmesi için çaba sarf ediyoruz. Michael Moore da
değişimin bir sembolü olarak filminin sonunda Barack Obama’yı göstermişti.
Yalnız Moore değil, bütün dünya bu değişiminden ümitliydi. Ancak Inside Job
bize ne kadar yanıldığımızı gösterdi.
Elinde ekonomik güç olanlar, politika dahil her şeyi satın
alabilir. Yıllarca okulda bize öğretilen, kitapları okutulan, üstüne Nobel alan
ekonomistlerin nasıl birer kukla olduklarını bu film ile görüyoruz.
Okuyanlarınız hatırlar, Moliére Hastalık Hastası'na bir dizi
aylık ilaç ücreti hesaplarıyla başlar. O dönemde bile sağlık konularındaki
yardım yerine ticari amacın farkındadır. Bunu filmden kısa bir bölüm ile
pekiştirmek istiyorum.
Görüntüde yer alan isim Harvard İktisat Bölüm Başkanı John
Campbell. Sorulan ise soru şu:
Tıp alanında bir
araştırmacı bir makale yazıp şöyle diyor: "Bu hastalığın tedavisi için şu
ilacı yazmalısınız." Ortaya çıkıyor ki, bu doktorun gelirinin yüzde 80'i
bu ilâcın imalatından geliyor. Bu sizi rahatsız etmez mi?
Cevap ise şöyle:
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder