5 Mayıs 2011 Perşembe

Bir Nefeste Christoffer Boe



sevgili christoffer ben sana bu mektubu yazdığımda çok uzaklarda olacağım, yazmasam da çok uzaklarda olacağım, koduğumun danimarkası uzak çünkü her halükarda.neyse.

bu benim için tek geçerliliktir; eğer yönetmensen, eğer senaristsen; senin bir tarzın olmalı, sana ait bir zeka olmalı, bir mizah olmalı, bir şey olmalı ve bu sana ait olmalı.bu dediğim şeyi aynı şeyleri tekrar etmekle karıştırmayın aman diyim.bu çok önemlidir; coenleri, tarantino'yu, kim ki duk'u, trier'i, jensen', noe'yi, kubrick'i ne bilim reha erdem'i seviyorsam sebebi budur; ve boe'yi sevme nedenim de bu.hele dün festivalin getirisi olarak son filmini de izleyince daha bir sevdim kaarşim christoffer'ı.

"hay piramit kafanı senin chris!"

ilk filmleri güzel olan adamlar güzel adamlardır genellemesi yapmak istemiyorum ama yukarıda saydığım isimlerin ilk uzun metrajları da iyidir hani.boe'ninki de öyle; reconstruction, hem boe'nin ilk uzun metrajı, hem de benim boe'yi tanıdığım film olmasının haricinde, alışıgelmedik bir tarzı olan bir arkadaşımız olan boe'yi tanımak, sevmek için çok güzel bir başlangıç hakkatten.

reconstruction'da karşılaşacağınız aynı karakterin başka karakterleri oynaması, filmin düz değil bazen ters, bazen kesik, bazen eksik, bazen başka yerden devam etmesi, fazlaca ışık oyunlarının olması gibi bıdılar boe'nin tarzını oluşturuyor diyebiliriz.özellikle ışık oyunları -bunun teknik adı ne acaba, ben ışık oyunları dedim gitti.- benim en çok keyif aldığım, boe'nin de en güzel kotardığı güzelliklerden.

allegro'yu izledikten sonra, "ulan bu adam, kafasına göre çekiyor, biz de aptal aptal acaba ne demek istedi diye düşünüyoruz ha..." demişliğim vardır bunu lynch için de çok defa demişimdir; bu kaygı sinemayı öldüren bıdı zaten; film başrol karakterinin ölümü ve kalımı üzerine olmamalıdır; orada ışık, ses, görüntü, senaryo, kurgu, ebesinin ammı, babasının yarra gibi görüp keyiflenecek bir sürü bok var, polat alemdar ölcek mi ölmicek mi kaygım hala sürüyor tabi o ayrı.bunları deyip yaşasın sanat filmi, diğerleri bok profili gibi bişi çizdiğimi sandığımı fark ettim, yok öyle bişi.ben hala, yumurta ne sikko bir film amınakoyim diyorum, ölene dek de dicem herhal.

''andrey tarkovski bir tanridir. onun filmlerinin benzeri yapilamaz. benim yaptigim kiliseye gidip ona dua edip cikip aklimda kalanin filmini yapmak.'' demiş boe. (ekşi'de gördüm, cümleden anlamdan ziyade aklıma "ne de güzel övermiş abisi." demek geldi.hakkaten çokhoş bi övüş diğ mi yea.)




canım christoffer'ın son filmi, alting bliver godt igen'i izlerken aklıma hep ilk paragrafta anlattığım tarz geyikleri geldi.dedim ki tamamdır artık ben christoffer ne çekerse çeksin sevecek ve keyif  alacak kıvama geldim, çünkü bu adamın bir tarzı var ve ben bu tarzı seviyorum.bunun haricinde senaryolara da bir derinlik katma çabasına girmiş ve karakterleri derinleştirmek adına kotarmış da; iyi iyi memleket iyiye gidiyor elhamdülillah.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder