11 Nisan 2011 Pazartesi

Les amours imaginaires


Annemi Öldürdüm’ü bundan yaklaşık 1,5 sene izledim. Hafızamı ne kadar zorlarsam zorlayayım Xavier Dolan’ın ismini nerden duyup da bu filmi izledim bilmiyorum. Muhtemelen Cannes Film Festivali’nde aldığı ödüllerin yankısı kulağımı geldiğinden. Filmin bende ilk hissettikleri, genel kanı olduğu üzere, anne-oğul ilişkinin başarılı bir şekilde yansıtılmasıydı.

Xavier Dolan aslında oyunculuktan gelme bir yönetmen. Küçük yaşlarda başladığı oyunculuğa, kendi yönettiği filmlerle devam etmiş, son filmi Hayali Aşklar’a kadar oyuncu/yönetmen olarak adlandırmamıza rağmen, Laurence Anyways filminde tamamen kamera arkasında kalacağını açıklayarak ağırlığını yönetmenliğe vermeye tercih etmiştir. Yine de benim isteğim yoluna Woody Allen gibi devam etmesidir.

Oyunculukta ilk dikkatleri üzerine çektiği filmler yine kendi filmleri olmasına rağmen. 17 yaşındayken oynadığı Miroirs d’ete kısa filminde ve 2008 yapımı Martyrs filminde kendisini görmekteyiz. Miroirs d’ete filminin kısa bir kısmını buradan Martyrs filmindeki bölümü de buradan izleyebilirsiniz.

Ayrıca Dolan 2010 yapımı Good Neighbours filminde rol alarak oyunculuğa da devam etmiştir.

Gelgelelim Dolan’ın tamamen kendisine ait olan filmlerine. Yönetmen, yazar, prodüktör ve oyuncu olarak yer aldığı ilk filmi Annemi Öldürdüm o dönem geniş yankı uyandırmış, Cannes Film Festivali olmak üzere bir çok festivalden ödülle dönmüştür. İstanbul Uluslararsı Film Festival’in de Halkın Seçimi Ödülü’nü de kazanan Dolan ülkemizde de böylece kendi kitlesini yaratmaya başlamıştır. Biyografik bir film olan Annemi Öldürdüm, Xavier Dolan’ın Citizen Kane’i de diyebiliriz. Dolan daha ilk filminde çıtayı oldukça yukarıya çıkarmıştır.


Dolan’ın ikinci filmi Hayali Aşklar her ne kadar iyi bir film olsa da yukarıda değindim gibi ilk filmin çıtasının çok yüksek olması nedeniyle yeterli olarak karşılanamamıştır. Yine de çağının sorunlarını ilk filminde olduğu gibi başarılı bir şekilde yansıtmıştır. Asıl önemli olan ise Annemi Öldürdüm de yakalamaya çalıştığı “özgün” dil yaratma çabasından bu filminde uzaklaşmıştır. Elbette bunu kötü bir şey olarak söylemiyorum. Çünkü Dolan Fransız sinema ekolünden gelen biri ve önünde örnek alabileceği yönetmen ve yazar oldukça fazla.

Godard, Truffaut, Cocteau, Rohmer, Ozon, Bertolucci, Rimbaud gibi Fransız sinemasının ve yazınının usta isimlerinden etkilenmeler haliyle olmuştur ve olacaktır da. Özellikle Rimbaud ile aralarında biyografik benzeşmeler vardır. Bunların dışında dünya sinemasından Kar Wai Wong’dan da esinlenmeler dikkat çekicidir.

Yine de benim son on yılda seyrettim en iyi sahnelerden biri budur. Tekrar tekrar izlenebilir.

 
Dolan sinema dünyasına hızlı bir giriş yapmıştır, bunda eminim ki herkes hemfikirdir. Ancak izleyicileri ikiye böldüğü de bir kesindir. Hala kafalarında soru işaretleri olanlar var, bunu da gayet normal buluyorum. Yine de 90 sonrası çağın en önemli yönetmenleri arasına adını yazdırmaya başarmıştır. Ancak adını etkilendiği büyük yönetmenler arasına yazdırıp yazdıramayacağını haliyle zaman gösterecektir.

Filmi buradan izleyebilir ya da bilgisayaranıza indirebilirsiniz.

Film üzerine Altyazı dergisinden bir söyleşiyi buradan ve bir incelemeyi de buradan okuyabilirsiniz.

Başka bir incelemeyi de, buradan okuyabilirsiniz.

Radiohead'in güzel bir şarkısı eşliğinde filmden görüntüler izleyelim.


.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder